Yaz tatili süresince, geçmiş aylarda Bakanlık memurlarının verdiği red kararlarına karşı, yüksek mahkemelerde çok önemli başarılar elde ettik. Ancak, tatil süresince müvekkillerimizin kazandığı bu zaferleri sizlerle paylaşmak için yeterince zaman bulamamıştım.

Tatil dönüşü, bu blogda ilk yazacağım konular kazandığımız başarılarla ilgili olacak. Özellikle Türkiye kökenli müvekkillerimizi de ilgilendiren çok önemli 2 mahkeme kararına değineceğim.

Hepimiz biliyoruz ki, Ankara Anlaşmasına başvuranların dosyaları, bakanlık memurlarınca daha ilk baştan önyargılı olarak incelenmeye başlar. Red vermekte kararlı olan bir memur, daha dosyayı tamamlamadan nerelerden red vereceğine çoğunlukla karar vermiştir bile. Bunu bildiğimiz için olabildiğince memurun red verebileceği konuları ortadan kaldırmaya çalışıyoruz ancak yine de önyargılı bazı memurların red kararı vermesini önlemek her zaman mümkün olmuyor.

Burada bahsedeceğim red kararı, çalıştığım firmada aldığım ilk red kararı oldu. Müvekkilim H.K., güney İngiltere’de Kent bölgesinde temizlik işi kurmak üzere, gerekli yasal izinler için firmamıza başvurdu. Durumu, temizlik işi yapmasına son derece müsait idi. İşinde sermaye olarak kullanmak üzere 5 bin sterline yakın parası vardı. Kent bölgesinden çoğunluğu Türk olan yaklaşık 15 farklı kişiden potansiyel müşteri referansı edinmişti ve daha da önemlisi, Türkiye’de Fethiye bölgesinde, 1993 yılından 2010 yılına kadar garson, şef garson ve restauran müdürü olarak aynı firmada çalışmıştı, sadece 1997-1999 yılları arasında, askerlik nedeniyle bu çalışmasına ara vermişti.

H.K.’ın, iş planı ve başvurusu için gereken tüm belgeler eksiksiz ve titiz bir çalışma sonucu hazırlandı ve bakanlığa gönderildi. Tam 5 hafta sonra, (genelde red kararları ile tanınan) bir Bakanlık memurunun H.K’ın dosyasına verdiği red gerekçeli kararı elimize ulaştı. Memurun red gerekçelerini kısaca şu şekilde sıralayabilirim:

1- Fethiye’de, ….. adlı restauran’dan alınmış referans mektubunda, 1993’ten itibaren çalıştığın yazıyor. Restauran sahibi ile yapılan görüşmede bu doğrulandı. Ancak, SSK’dan alınan hizmet dökümünü incelediğimde, 1993’den itibaren Fethiye’de çalıştığını anlıyorum. Dolayısıyla, ….. adlı restauran’dan aldığın referansın gerçek olması imkansız. Sahte belge ile başvurduğu için vizeni red ediyorum. (Yazarın notu: Yanlış okumuyorsunuz, red gerekçesi aynen bu şekilde yazılmış)

2- Ayrıca, 15 kişiden potansiyel müşteri olacaklarına dair referans mektubu almışsın. Bunların çoğu Türk. Eğer gerçekten iş yapacak olsaydın, bölgedeki Ingilizlerden de mektup almış olurdun.

3- İngilizce’nin temizlik işi yapacak düzeyde olduğuna inanmıyorum.

Özellikle, 1 numaralı maddede belirtilen red gerekçesini defalarca okudum. Acaba ben mi yanlış anlıyorum diyerek, firmadaki diğer arkadaşlarıma da gösterdim. Hepsi, benim anladığım gibi anladı. Memurun bizzat kendisi, SSK dökümanını baz alarak, 1993 ten beri müvekkilimin çalıştığını doğruluyor ve bu yüzden restaurandan alınmış ve aynı şekilde 1993 ten beri çalıştığını onaylayan mektubun gerçek olamayacağını iddia ediyordu. Her iki belge, birbiriyle uyumlu ve gerçek olmasına karşın, memurun belgeler arasında nasıl bir çelişki gördüğünü bir türlü anlayamadım.

Müvekkilimin açacağı temizlik işi için, çoğu Türk asıllı potansiyel müşterilerden referans mektubu aldığı doğru. Ancak, memurun İngilizlerden de referans mektubu beklemesi gerçekçi olamazdı. İngiltere’yi az çok tanıyan herkes, İngilizlerin kolay kolay referans mektubu vermeyeceğini bilir, bunu memurun da bilmesi lazımdı.

Üçüncü red gerekçesini ise, tümüyle anlamakta zorlandım. Memur, neye dayanarak müvekkilimin ingilizcesini yetersiz bulmuştu, bunu bir türlü anlayamadım. Dosya memuru, tahmine dayalı olarak karar veremezdi. Kararlarını mutlaka belgeye dayandırmalıydı. Ayrıca müvekkilim, özellikle İngiliz turistlerin yoğun olarak bulunduğu Fethiye’de restauran müdürlüğüne kadar yükselmişti. Çoğunlukla İngiliz turistlere hizmet veren bir restauran’da, ingilizce bilmeden müdür olmanın imkansız olduğunu memurun tahmin etmesi zor değildi.

Memurun yukarıda sayılan red gerekçelerine karşı, hemen itiraz mahkemesinde (First Tier Tribunal-Immigration) dava açtık. Mahkeme salonuna girdiğimde, Bakanlık adına hareket eden savcı’nın da davaya girmek üzere salonda beklediğini gördüm. Bu müvekkilim için hiç de iyi bir gelişme değildi. Zira, aşırı dava yükünden dolayı savcılar, her mahkemeye giremiyor ancak çok önem verdikleri davalar için mahkemelerde hazır bulunuyorlar.

Savcı bayan ile mahkeme başlamadan kısa bir konuşma yapma şansım oldu. Dava konusu müvekkilime verilen red gerekçelerini kendisinin de mantıksız bulduğunu, 1 nolu gerekçeyi anlayamadığı için bizzat kendisinin red kararını veren memuru telefonla arayıp, gerekçeyi anlamaya çalıştığını, memurun da bu gerekçede yanlışlık yaptığını itiraf ettiğini söyledi ve bakanlık olarak, verilen red kararını geri çekeceklerini bana iletti. Yani mahkeme daha başlamadan müvekkilim açısından sona ermişti. Dava başladığında savcı, müvekkilime verilen red kararının yanlış olduğunu ve red kararını geri çektiklerini söyledi ve yargıç da bunun üzerine davayı düşürdü.

İtiraf edeyim, böyle bir durumla ilk kez karşılaşıyordum. Ne kadar saçma olursa olsun, her zaman bakanlık kararını sonuna kadar savunan savcıları görmeye alışkın biri olarak, karşımdaki savcının, dava başlamadan kararı geri çekmesi hepimizi hem çok şaşırtmıştı hem de çok memnun etmişti.

Tabii, davanın düşmesi ve red kararının geri çekilmesi mutlu sona ulaştığımız anlamına gelmiyordu. Red kararı geri çekilince, bakanlığın yeni bir karar vermesi gerekiyordu. Davanın düşmesini takip eden 7 ay boyunca, yeni bir kararın müvekkilimin daha fazla mağdur edilmeden verilmesi için Bakanlıkla savaşmak zorunda kaldım. Dava tarihinden tam 7 ay ve 2 hafta sonra, Bakanlık, müvekkilimin dosyasını kabul ettiğini ve vizesinin onaylandığını bana bildirdi.

Bana göre bu dava, Bakanlığa karşı kazanılan çok önemli bir dava niteliğinde. Çünkü, red kararını veren memur, Bakanlıkta çok iyi tanınan ve verdiği red kararlarıyla belki de yüzlerce Ankara Anlaşması başvuranını mağdur eden bir memurdu. Davanın bu şekilde, bizzat savcı tarafından başlamadan bitirilmesi, bu memurun da verdiği red kararlarının sonu oldu. Bu davadan sonra, bir daha aynı memurdan bir başkası için red kararı almadım. Sanırım memur, bu sefer sert taşa vurduğunu iyice anladı.

Bundan sonraki yazımda, bakanlığa karşı kazandığımız bir başka zaferi ele alacağım.

 


Tamer Ulay

Tamer Ulay, İngiltere ve Avrupa Birliği göçmenlik hukuku uzmanı olarak, Londra merkezli Garth Coates Göçmenlik Hukuku firmasında yönetici dosya uzmanı görevini sürdürmektedir. Bu blog sitesinin yöneticileri ve yazarlarından biri olarak, göçmenlik yasalarında olan değişiklikleri, vizelerde yaşanan sorunları ve İngiliz göçmenlik mahkemelerinin kararlarını bilgisayar ekranlarınıza taşıyor. Sektörde yaklaşık 30 yılı aşkın deneyimiyle sadece İngiltere'ye yönelik göçmenlik başvurularına değil, aynı zamanda başta Portekiz ve Yunanistan olmak üzere, Kıbrıs, İtalya ve İspanya'da gerçekleştirilen altın vize ve yerleşim başvurularına da yanıt vermektedir. Tamer Ulay, aynı zamanda AB ve Karayip Adaları'ndaki oturma izinleri ve çifte vatandaşlık programlarına odaklanan Coates Global firmasının üst düzey yöneticisi ve iş geliştirme direktörüdür. 'Vizesiz Dünya' blog sitesi hakkındaki eleştiri ve yorumlarınızı, Avrupa Birliği ülkeleri ve İngiltere'ye yönelik göçmenlikle ilgili taleplerinizi Tamer Ulay ile paylaşmaktan çekinmeyin. İletişim: Email: tamerf@garthcoates.com Whatsapp: +44 791 612 05 44

0 yorum

Bir cevap yazın

Avatar placeholder

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.