Eskilerden sevdiğim bir fıkra ile yazıma başlamak istiyorum.
Mesaiyi bitirmeden cebine bir kaç kuruş kalması için, pusuda bekleyen Trafik Polisi gözüne kestirdiği son model bir Ferrari’yi durdurur.
– “İyi Günler beyefendi, ehliyet ruhsat lütfen”, der.
– Adam: “Buyrun” der ve uzatır.
– Trafik polisi bakar: “Yangın söndürücünüz var mı?”
– Adam: “Var” der, gösterir.
– Trafik polisi farların çalışıp çalışmadığını, sinyalleri ve lastikleri kontrol eder. Herşey yerindedir. Sonra aklına gelir ve “İlkyardım çantanız var mı?” diye sorar.
– Adam: “Var” der, yine gösterir.
– Polis: “Zincir” diye sorar, adam gösterir.
– “Takoz?”
– “Var.”
– “Çekme halatı.”
– “Var.”
– Polis dayanamaz ve son bir ümitle: “Mezdekenin kaseti var mı?” diye sorar.
– Adam şaşkınlıkla yanıtlar: “O da var memur bey” der ve kaseti gösterir.
– Polis: “Tak o zaman teybe” der.
Adam takar, polis göbek atıp oynamaya başlar.
Adam şaşkınlıkla sorar: “Memur bey, napıyosunuz” der.
Polis adama döner:
– “Eşşek değilsin ya, atarsın bir 20 kağıt artık!”
Vize işlemlerine bakan Bakanlık birimlerinde son aylarda yaşadığımız sorunlar bana bu fikrayı hatırlatıyor.
Fıkramızdaki, trafik polisi gibi şansını deniyen Bakanlık memurları, kasıtlı hatalarla red verip, şanslarını deniyorlar.
Bir yerlerden işaret aldıkları çok belli. Zaten, İçişleri Bakanı Theresa May, aylar öncesinden göçmenleri hedef alan açıklamalar yaparak, hedefi açıkça göstermişti. Memurlar da üstlerine düşeni yaparak kendilerinden istenileni yerine getiriyorlar ancak aynen fıkramızdaki trafik polisi gibi gülünç duruma düşüyorlar. Verdikleri kararlar, artık hata yapmış olmanın çok ötesinde, kasıtlı olduğunu gösteriyor. Bahane bulmakta zorlandıkları için, rastgele nedenler üretiyorlar, aynen, geçen hafta bir müvekkilimizin başına gelen olaydaki gibi.
Müvekkilimiz B.E., Ankara Anlaşması ile İngiltere’de temizlikçi olarak kendi işini yapıyor ve 1 yıllık Ankara Anlaşması vizesi bitmeden önce, Polonyalı eşi üzerinden, bağımlı insan olarak (EEA Dependant vizesine) başvuruda bulunuyor. B.E.’in eşi, İngiltere’de üniversite eğitimi alıyor ve Polonyalı. Dolayısıyla bir AB üyesi ülke vatandaşı olduğu için, İngiltere’de bulunma hakkına sahip. Müvekkilimiz, eşi İngiltere’de yaşadığı için, kendisi de İngiltere’de yaşama hakkına otomatikman sahip oluyor. Bakanlıktan izin almak zorunda değiller. Ancak, yasallıklarını ispatlamak için, Bakanlığa başvuruyorlar ve ilk başvuruları şaşırtıcı şekilde red ediliyor. Vize memuru, gerek başvuru formunda, gerekse evraklarda çok açık şekilde, B.E. nin yani Türk vatandaşı müvekkilimizin kendi temizlik şirketi üzerinden kendi işini yaptığını ve eşinin de İngiltere’de okuduğu belirtilmesine rağmen, tamamen ters mantıkla düşünüyor. Temizlikçi olan B.E’in Üniversite’ye devam ettiğini belirten belge bulamadığını ve Polonyalı eşinin de Temizlik şirketi sahibi olduğunu ispatlayan dökümanın başvuru belgeleri arasında olmadığını söyleyerek, başvuruyu geri çeviriyor.
Oysa durum tam tersi. Ancak memur, temizlikçiden Üniversite öğrencisi belgesi, Üniversitede okuyan eşinden de Temizlikçi şirketi belgesi olmadığını öne sürerek başvuruyu geri çeviriyor. Alışılagelmiş ek evrak isteme zahmetinde bile bulunmuyor.
Başvurunun reddi sonrasında, hemen ilgili memur ile temasa geçip durumu açıklıyoruz. Ancak nafile. Sisteme red girildiği için (?) yeniden başvuru yapmamızı istiyor. Tabii yeniden başvuru yapılıyor, ancak yine red ediliyor. Nedeni, müvekkilimiz B.E. nin kimliğini bildiren geçerli belge olmaması. Memura göre, B.E’in B.E olduğunu ispatlayan geçerli bir döküman yok. Oysa pasaportu var. Bunu açıklıyoruz, memur yine kabul etmiyor, çünkü pasaportun süresi 3 ay önce dolmuş. Kafamızda zaten yolacak saç kalmadığı için, dişlerimizi sıkarak, pasaportun süresinin bitmiş olmasının bir anlam taşımadığını çünkü pasaporttaki kimlik bilgilerinin müvekkilimizin kimlik bilgileri olduğunu ve yasal olarak bunun kabul edildiğini açıklıyoruz. Ayrıca, pasaportun süresinin bitmiş olmasının müvekkilimizin suçu olmadığını, eğer ilk başvuruda hatalı inceleme yapılmamış olsaydı, pasaportun zaten geçerli olduğunu, ancak müvekkilimize boşuna zaman kaybettirildiğini ve bu süreçte pasaportun süresinin dolduğunu açıklamaya çalışıyoruz, ancak memur anlamamakta direniyor ve daha da kötüsü, müvekkilimizin sınırdışı edilmesi için pasaporta el koyup, sınır dışı edilme işlemleri için ilgili bir başka birime gönderiyor.
Pardon diye düşünmeden edemiyor insan. AB hukukuna göre, müvekkilimiz Bakanlıktan izin almak zorunda bile değil. AB hukuku, AB üyesi bir ülke vatandaşı ile evli olanlara çok açık haklar vermiş ve bırak sınır dışı etmeyi, onu sorgulamanı bile yasaklarken, sen hangi kanun veya yönetmeliğe dayanarak böyle yasa dışı bir işlemi yapıyorsun?
Sıradan bir memur, böylesine önemli bir konuda tek başına karar veremeyeceğine göre, Bakanlığın açıkça şansını denediği çok belli oluyor.
Memur ve dolayısıyla bakanlık, bu tür redlerle, bıktırma politikası uygulayıp, bir kısım göçmenin geri dönmesini hedefliyor. Bu hedeflerinde de yanılmıyorlar tabii. Başvuranların neredeyse yarısı, haklarını bilmedikleri için ya parasızlıktan ya da korkudan, mücade etmeden, ortadan kaybolmayı tercih ediyor. Bir kısım başvuran da geri dönmeye karar veriyor. Bunlar da doğrudan Bakanlığın hanesine kazanç olarak geçiyor.
Müvekkilimizin pasaportuna el konulmasının yasa dışı olduğunu, 1973 protokollerine göre, İngiltere’nin AB ye olan yükümlülüklerin açık bir ihlali olduğunu ve bu kararı verenler hakkında yasal işlemlere başlayacağımızı belirtir belirtmez, Bakanlık memurları rekor bir sürede, pasaportu özel kurye ile ve bin bir özür dileyerek bize geri gönderdiler. Ve hemen her gün telefon açarak, pasaportu bulmaya çalıştıklarını, daha sonra bulduklarını ve en son olarak özel kuryeye verdiklerini günlük raporlar şeklinde ve çok kibar bir şekilde bize bildirdiler.
Peki, ya müvekkilimiz, AB göçmenlik hukukundan bihaber olan sıradan bir danışmanlık veya avukatlık firması ile başvurmuş olsaydı ne olacaktı? Büyük ihtimalle, koca bakanlık memurunun verdiği kararın doğru olduğunu düşünecek ve geri adım atacaktı. Daha da kötüsü, yasa dışı olduğunu düşünüp, eşini bu ülkede yalnız bırakıp Türkiyeye geri dönecekti ya da en iyi ihtimalle, İngiltere’de bir kaçakmış gibi yaşamaya devam edecekti.
Bu ve buna benzer olaylara son zamanlarda çok daha sıklıkla rastlamaktayız. Ancak, konuya hakim meslektaşlarım çok iyi biliyorlar, bakanlık aslında bu tür hukuksuz kararlarla sadece kendini gülünç duruma düşürmüyor, AB mahkemeleri tarafından ciddi para tazminatı ödeme riskini de üzerine alıyor.